BİRİ HARİKALAR YARATIYOR, DİĞERİ YOLSUZLUKLA YARGILANIYOR
İstanbul seçimlerini hepimiz hatırlarız…
Ekrem İmamoğlu ile Murat Kurum’un yarıştığı o süreçte Türkiye adeta nefesini tutmuştu...
Sayın Murat Kurum’a, bakanlık yaptığı dönemde Samsun Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği törende “Yılın Bakanı” ödülünü takdim edenlerden biri olarak o günkü emeğini ve çalışma disiplinini yakından görme fırsatım olmuştu...
Ardından İstanbul’a adaylığı açıklandığında da içimden sık sık, “İnşallah İstanbullular bu adamın değerini bilir” diye geçirmiştim...
Ama olmadı…
Bu ülkede maalesef kuru söylemlerin kıymeti var; çalışan, üreten, taş üstüne taş koyanların değil...
Ne yazık ki böyle.
Bir yanda deprem bölgesinde yeniden göreve dönüp kısa sürede büyük işler başaran Murat Kurum…
Diğer yanda ise 11 kent lokantası açmayı şehrin çehresini değiştirmekmiş gibi pazarlayan ve bugün “yüzyılın yolsuzluk dosyası” kapsamında yargılanan Ekrem İmamoğlu…
Kaderin cilvesi işte.
Erdoğan düşmanlığı gözleri öylesine kör etmiş ki, yapılan hizmetleri görmezden gelen, sahte başarı hikâyelerine alkış tutan bir kesim oluşmuş ülkede...
Oysa biraz vicdanlı olmak, “Bu insanlar çalışmayı seviyor, bırakın üretsinler” diyebilmek bile şehre karşı sorumluluk duygusunun gereğidir...
Ama yok…
“Yeter ki bunlar gitsin, gavurun oğlu gelsin” mantığı hafızalara kazınmış adeta...
Bugün yaşanan tablo ortada...
İzmir’de röportaj veren bir vatandaşın lağım suları içinde söylediği sözler hafızalarımızda taze...
“Pislik içinde kalsam da oyumu değiştirmem…”
Şehir kokuyor, sorunlar büyüyor; ama umurlarında değil...
Bu anlayışla ülkeyi yönetselerdi nasıl bir manzara ile karşılaşacağımızı düşünmek bile ürkütüyor insanı...
Allah korusun…
Muhalefetin diğer partilerine bakıyorsunuz; üç beş oy uğruna yolsuzluklara, arsızlıklara, ihanetlere tek kelime etmeye yanaşmıyorlar...
Konu Erdoğan olunca ise hemen “Vurun abalıya” refleksi!
Allah akıl fikir versin demekten başka bir şey kalmıyor insana...
Gerçeğin ve doğrunun peşinden gitmedikçe; ilke, vicdan ve liyakati rehber edinmedikçe bu ülkede siyaset de, şehirler de, insanlar da güdük kalmaya mahkûm...
“Küçük olsun, benim olsun” anlayışıyla yol yürüyenler ise ne yazık ki ülkenin değil, sadece kendi dar çevrelerinin geleceğini belirliyor...
Umudum o ki yaşananlar ülke için bir dönüm noktası olur...
Hayat devam ediyor çünkü...