ALARM ZİLLERİ VE YORGUN GERÇEKLER

Spor 12.12.2025 - 12:54, Güncelleme: 12.12.2025 - 12:56
 

ALARM ZİLLERİ VE YORGUN GERÇEKLER

Çağdaş Yıldırım Yazdı
Samsun’da o gece aslında iki ayrı maç oynandı. Biri 19 Mayıs Stadyumu’nun çimlerinde, tabelaya yansıyan maçtı. Diğeri ise şehrin kalbinde, Onur Anıtı’nın gölgesinde, tabelası olmayan ama hafızalara kazınan o sessiz mücadeleydi. UEFA Konferans Ligi için kente gelen AEK Atina taraftarlarının, Atatürk Anıtı önünde pankart açma ve provokatif slogan denemelerine karşı, Samsunspor taraftarının o gece sabaha kadar tuttuğu nöbet, bu şehrin reflekslerini herkese bir kez daha hatırlattı. Samsun futbolu sever, evet. Ama Samsun, hafızasını ve değerlerini daha çok sever. Deplasman tribünü ile şehir meydanı arasında kalın bir çizgi vardır. O gece o çizgi, Samsunsporlular tarafından sessizce ama kararlılıkla korundu. Şehri müdafaa eden gençleri tebrik ederim. Sayıları artması dileğiyle...  Sahadaki 45 Dakikalık Rüya Gelelim çimlere, asıl vitrine... Yaklaşık 25 bin kırmızı-beyazlı yürek, Atatürk’lü arma etrafında birleşmişken atmosfer tam anlamıyla bir avrupa gecesine yakışır haldeydi. İnanç, tempo, koreografi... Her şey neredeyse kusursuzdu. Takım da tribüne ayak uydurdu. Daha 4. dakikada Musaba’nın o sert ortasında ağlarla buluşan top, sadece bir gol değil, Avrupa'ya haykırılan "Biz buradayız" cümlesiydi. "Boşuna Lider Değiliz" demekti. İlk yarıda sahada tek patron vardı: Samsunspor. Ön alan baskısıyla rakibi boğan, Ntcham’la, Musaba’yla ısıran bir takım. Fişi çok daha erken çekebilirdik. Ancak bu sezonun kronik hastalığı yine nüksetti; üretilen pozisyonlar, cömertçe harcanan fırsatlar ve BEN CİL LİK! Devreye 1-0 önde girdik ama o skor kimseye "oh be" dedirtmedi. Frene Basınca Gelen Çöküş İkinci yarı düdüğüyle birlikte sanki sahaya başka bir takım çıktı. Samsunspor aniden frene bastı. Topu rakibe bıraktık, tempoyu düşürdük, tribünle saha arasındaki o görünmez bağ koptu. Tribünlerde sessizleşti. Gol geliyor dedi, maç gidecek dedi... ve... Yorgunluk sadece bacaklarda değil, futbol aklında da baş gösterdi. Önce Marin’le gelen beraberlik, ardından Koita’nın kontratak golü... Rüzgar bir anda tersine döndü ve o rüzgarı tekrar arkamıza alacak mecalimiz kalmamıştı. Peki neden? Neden Samsunspor ikinci yarılarda bu kadar çabuk oyundan düşüyor? Matematik, Fiziği Yenemez Cevap aslında yeni değil ama her hafta tokat gibi yüzümüze çarpıyor: Kadro derinliği. Lig maratonu, Avrupa heyecanı, sakatlıklar, bitmek bilmeyen yolculuklar... Mental ve fiziksel yıpranmışlığın futbolda tek bir panzehiri vardır; geniş ve kaliteli bir kadro. Samsunspor’da sorun tam da burada kördüğüm oluyor. Normalde oyuncu değişikliği neden yapılır? Oyunu ayağa kaldırmak, tempoyu artırmak için. Bizde ise değişiklikler "mecburiyetten" yapılıyor. Ya oyunu tutmak için ya da pili biten oyuncuyu mecburen kenara almak için. Kulübeye bakıyorsunuz; Ntcham, Coulibaly, Souza, Satka sakat, Celil cezalı... Bu tablo zaten dar olan rotasyonu kağıt gibi ince hale getiriyor. Yunus Emre, Soner Gönül, Polat Yaldır... Bu kardeşlerimizin niyetinden, mücadelesinden şüphemiz yok. Ama Süper Lig ve Avrupa hedefi olan bir takımda, "kurtarıcı" rolü onlara kalıyorsa, mesele bireysel performans değil, mühendislik hatasıdır. Thomas Reis, takımın en etkili silahı Musaba’yı taktik gereği değil, yorgunluk nedeniyle çıkarıyorsa, teknik direktörün eli kolu bağlanmış demektir. Transfer Lüks Değil, Zorunluluktur Mağlubiyetle birlikte 3 maçlık liderlik koltuğuna veda ettik. İlk 8 iddiası hala masada ama Mainz deplasmanı sezonun kırılma anı olacak. Oradan puan çıkmazsa, yolumuz meşakkatli play-off turuna düşecek. Tam da bu yüzden devre arası transfer dönemi hayati önem taşıyor. Başkan Yüksel Yıldırım’ın "Bir tek kaleci alacağım" söylemi, sahadaki bu tabloya bakıldığında fazla iyimser, hatta riskli duruyor. Eğer bu takım hem Avrupa’yı hem Süper Lig’i aynı anda sırtlayacaksa, en az 4-5 nitelikli takviye şarttır. Aksi halde sorun teknik direktörde değil, matematikte aranır. Fizik kurallarını kimse ikna edemez; bu dar kadro, bu yoğun takvimi fiziksel olarak kaldıramaz. Samsunspor tarihi bir yürüyüşte. Tribün hazır, şehir hazır, tarih hazır ama harekete geçirecekler belli. Geriye tek bir soru kalıyor: Başkan bu yürüyüşün temposuna uygun kadro kurulmasına razı olacak mı? Çünkü Avrupa arenasında sadece "iyi niyet" yetmez. Kadro derinliği, bazen atılan bir gol kadar belirleyicidir. Dün akşam AEK kazandı, evet. Ama Samsunspor’un kaybettiği şey sadece bir maç değil. Kazanılan onca emeğin ziyan olmaması için, şimdi doğru kararlar alma zamanı. Paça Lazım! Ben gidiyorum yolun kenarına kocaman oraya çorba yazmış. Hayvan gibi toteme çorba yazmış. İçeri giriyorum. Ne çorbası var diyorum. Mercimek! işkembe lazım, paça lazım, ayak lazım... Transfer lazım... Kalın sağlıcakla...
Çağdaş Yıldırım Yazdı

Samsun’da o gece aslında iki ayrı maç oynandı.

Biri 19 Mayıs Stadyumu’nun çimlerinde, tabelaya yansıyan maçtı. Diğeri ise şehrin kalbinde, Onur Anıtı’nın gölgesinde, tabelası olmayan ama hafızalara kazınan o sessiz mücadeleydi.

UEFA Konferans Ligi için kente gelen AEK Atina taraftarlarının, Atatürk Anıtı önünde pankart açma ve provokatif slogan denemelerine karşı, Samsunspor taraftarının o gece sabaha kadar tuttuğu nöbet, bu şehrin reflekslerini herkese bir kez daha hatırlattı.

Samsun futbolu sever, evet. Ama Samsun, hafızasını ve değerlerini daha çok sever. Deplasman tribünü ile şehir meydanı arasında kalın bir çizgi vardır. O gece o çizgi, Samsunsporlular tarafından sessizce ama kararlılıkla korundu. Şehri müdafaa eden gençleri tebrik ederim. Sayıları artması dileğiyle... 

Sahadaki 45 Dakikalık Rüya

Gelelim çimlere, asıl vitrine...

Yaklaşık 25 bin kırmızı-beyazlı yürek, Atatürk’lü arma etrafında birleşmişken atmosfer tam anlamıyla bir avrupa gecesine yakışır haldeydi. İnanç, tempo, koreografi... Her şey neredeyse kusursuzdu.

Takım da tribüne ayak uydurdu. Daha 4. dakikada Musaba’nın o sert ortasında ağlarla buluşan top, sadece bir gol değil, Avrupa'ya haykırılan "Biz buradayız" cümlesiydi. "Boşuna Lider Değiliz" demekti.

İlk yarıda sahada tek patron vardı: Samsunspor. Ön alan baskısıyla rakibi boğan, Ntcham’la, Musaba’yla ısıran bir takım. Fişi çok daha erken çekebilirdik. Ancak bu sezonun kronik hastalığı yine nüksetti; üretilen pozisyonlar, cömertçe harcanan fırsatlar ve BEN CİL LİK!

Devreye 1-0 önde girdik ama o skor kimseye "oh be" dedirtmedi.

Frene Basınca Gelen Çöküş

İkinci yarı düdüğüyle birlikte sanki sahaya başka bir takım çıktı. Samsunspor aniden frene bastı. Topu rakibe bıraktık, tempoyu düşürdük, tribünle saha arasındaki o görünmez bağ koptu. Tribünlerde sessizleşti. Gol geliyor dedi, maç gidecek dedi...

ve...

Yorgunluk sadece bacaklarda değil, futbol aklında da baş gösterdi. Önce Marin’le gelen beraberlik, ardından Koita’nın kontratak golü... Rüzgar bir anda tersine döndü ve o rüzgarı tekrar arkamıza alacak mecalimiz kalmamıştı.

Peki neden? Neden Samsunspor ikinci yarılarda bu kadar çabuk oyundan düşüyor?

Matematik, Fiziği Yenemez

Cevap aslında yeni değil ama her hafta tokat gibi yüzümüze çarpıyor: Kadro derinliği.

Lig maratonu, Avrupa heyecanı, sakatlıklar, bitmek bilmeyen yolculuklar... Mental ve fiziksel yıpranmışlığın futbolda tek bir panzehiri vardır; geniş ve kaliteli bir kadro.

Samsunspor’da sorun tam da burada kördüğüm oluyor.

Normalde oyuncu değişikliği neden yapılır? Oyunu ayağa kaldırmak, tempoyu artırmak için. Bizde ise değişiklikler "mecburiyetten" yapılıyor. Ya oyunu tutmak için ya da pili biten oyuncuyu mecburen kenara almak için.

Kulübeye bakıyorsunuz; Ntcham, Coulibaly, Souza, Satka sakat, Celil cezalı... Bu tablo zaten dar olan rotasyonu kağıt gibi ince hale getiriyor.

Yunus Emre, Soner Gönül, Polat Yaldır... Bu kardeşlerimizin niyetinden, mücadelesinden şüphemiz yok. Ama Süper Lig ve Avrupa hedefi olan bir takımda, "kurtarıcı" rolü onlara kalıyorsa, mesele bireysel performans değil, mühendislik hatasıdır.

Thomas Reis, takımın en etkili silahı Musaba’yı taktik gereği değil, yorgunluk nedeniyle çıkarıyorsa, teknik direktörün eli kolu bağlanmış demektir.

Transfer Lüks Değil, Zorunluluktur

Mağlubiyetle birlikte 3 maçlık liderlik koltuğuna veda ettik. İlk 8 iddiası hala masada ama Mainz deplasmanı sezonun kırılma anı olacak. Oradan puan çıkmazsa, yolumuz meşakkatli play-off turuna düşecek.

Tam da bu yüzden devre arası transfer dönemi hayati önem taşıyor.

Başkan Yüksel Yıldırım’ın "Bir tek kaleci alacağım" söylemi, sahadaki bu tabloya bakıldığında fazla iyimser, hatta riskli duruyor. Eğer bu takım hem Avrupa’yı hem Süper Lig’i aynı anda sırtlayacaksa, en az 4-5 nitelikli takviye şarttır.

Aksi halde sorun teknik direktörde değil, matematikte aranır. Fizik kurallarını kimse ikna edemez; bu dar kadro, bu yoğun takvimi fiziksel olarak kaldıramaz.

Samsunspor tarihi bir yürüyüşte. Tribün hazır, şehir hazır, tarih hazır ama harekete geçirecekler belli.

Geriye tek bir soru kalıyor: Başkan bu yürüyüşün temposuna uygun kadro kurulmasına razı olacak mı?

Çünkü Avrupa arenasında sadece "iyi niyet" yetmez. Kadro derinliği, bazen atılan bir gol kadar belirleyicidir.

Dün akşam AEK kazandı, evet. Ama Samsunspor’un kaybettiği şey sadece bir maç değil. Kazanılan onca emeğin ziyan olmaması için, şimdi doğru kararlar alma zamanı.

Paça Lazım!

Ben gidiyorum yolun kenarına kocaman oraya çorba yazmış. Hayvan gibi toteme çorba yazmış. İçeri giriyorum. Ne çorbası var diyorum. Mercimek! işkembe lazım, paça lazım, ayak lazım...

Transfer lazım...

Kalın sağlıcakla...

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.