YAZMAK MI TEHLİKELİ SUSMAK MI?

Gündem (SHA) - Samsun Haber Ajansı | 22.12.2025 - 11:32, Güncelleme: 22.12.2025 - 11:32
 

YAZMAK MI TEHLİKELİ SUSMAK MI?

Yerel basında uzun yıllardır görev yapan bir gazeteci olmama rağmen, bugün köşe yazısı yazmak kadar zor bir iş yok.
Belki de meslek hayatımın en zor döneminden geçiyorum. Çünkü kalemi nereye çevirseniz, birilerine değiyor; değdiği yerde ya kırılıyor ya da suç sayılıyor. Ekonomiyi yazsanız hükümeti eleştirmiş oluyorsunuz. Belediyeleri yazsanız yerel yönetimleri hedef almış sayılıyorsunuz. İç siyasete girseniz taraf olmakla suçlanıyorsunuz. Dış politikaya değinseniz “haddini aştın” deniliyor. Yani ne yazarsanız yazın, birilerine ters düşüyorsunuz.  Ya bir soruşturma ihtimali, ya bir telefon, ya da görünmeyen ama hissedilen bir baskı hep kapıda bekliyor. Yazmasanız bu kez “neden susuyorsunuz” diye soruluyor.  Yazsanız, “neden bunu yazdın” diye hesap soruluyor. Eskiden köşe yazısı; yaşadığımız kenti anlatmak, sokağın sesini duyurmak, vatandaşın derdine tercüman olmak demekti.  Bugün ise kelimeleri tartarak yazmak, cümleleri budamak, hatta bazen susmayı tercih etmek anlamına geliyor. Çünkü herkes yazıdan bir şey çıkarmaya çalışıyor; kimileri suç, kimileri niyet, kimileri taraf arıyor. Gündemi belirleyelim diyoruz: ekonomi, iç siyaset, dış politika… Ama bu başlıkların her biri artık mayın tarlası. Oysa yerel gazeteci; ne iktidarın kalemi, ne muhalefetin hoparlörüdür.  Yerel gazeteci, bu kentin tanığıdır. Gördüğünü yazmakla, duyduğunu aktarmakla yükümlüdür. Bugün bizden istenen şey net: Ya taraf ol, ya sessiz kal.  Oysa gazetecilik; taraf tutmak değil, tanıklık etmektir. Hakaret etmeden eleştirmek, suçlamadan sorgulamak, korkmadan ama ölçüyü de kaçırmadan gerçeği yazmaktır. Belki de artık köşe yazılarında büyük laflar etmeye değil; küçük ama gerçek hikâyeleri anlatmaya ihtiyacımız var.  Pazardaki etiketin her gün değişmesini, randevu alamayan hastayı, maaşını zamanında alamayan çalışanı, ayakta kalmaya çalışan esnafı yazmaya… Çünkü bunlar siyaset değil, hayatın ta kendisi. Siyaset değişir, yöneticiler gelir geçer. Ama yazılmayan gerçekler birikir. Biriken her gerçek, bir gün daha büyük bir sessizliğe dönüşür. Belki de bugün yazılacak en doğru köşe yazısı şudur: Yazamama hâlinin kendisi. Çünkü biz artık ne yazacağımızı değil, yazdığımızda başımıza ne geleceğini düşünür olduk. Ve bu da en çok gazeteciliğe zarar veriyor.
Yerel basında uzun yıllardır görev yapan bir gazeteci olmama rağmen, bugün köşe yazısı yazmak kadar zor bir iş yok.

Belki de meslek hayatımın en zor döneminden geçiyorum. Çünkü kalemi nereye çevirseniz, birilerine değiyor; değdiği yerde ya kırılıyor ya da suç sayılıyor.

Ekonomiyi yazsanız hükümeti eleştirmiş oluyorsunuz.

Belediyeleri yazsanız yerel yönetimleri hedef almış sayılıyorsunuz.

İç siyasete girseniz taraf olmakla suçlanıyorsunuz.

Dış politikaya değinseniz “haddini aştın” deniliyor.

Yani ne yazarsanız yazın, birilerine ters düşüyorsunuz. 

Ya bir soruşturma ihtimali, ya bir telefon, ya da görünmeyen ama hissedilen bir baskı hep kapıda bekliyor.

Yazmasanız bu kez “neden susuyorsunuz” diye soruluyor. 

Yazsanız, “neden bunu yazdın” diye hesap soruluyor.

Eskiden köşe yazısı; yaşadığımız kenti anlatmak, sokağın sesini duyurmak, vatandaşın derdine tercüman olmak demekti. 

Bugün ise kelimeleri tartarak yazmak, cümleleri budamak, hatta bazen susmayı tercih etmek anlamına geliyor.

Çünkü herkes yazıdan bir şey çıkarmaya çalışıyor; kimileri suç, kimileri niyet, kimileri taraf arıyor.

Gündemi belirleyelim diyoruz: ekonomi, iç siyaset, dış politika…

Ama bu başlıkların her biri artık mayın tarlası.

Oysa yerel gazeteci; ne iktidarın kalemi, ne muhalefetin hoparlörüdür. 

Yerel gazeteci, bu kentin tanığıdır. Gördüğünü yazmakla, duyduğunu aktarmakla yükümlüdür.

Bugün bizden istenen şey net: Ya taraf ol, ya sessiz kal. 

Oysa gazetecilik; taraf tutmak değil, tanıklık etmektir. Hakaret etmeden eleştirmek, suçlamadan sorgulamak, korkmadan ama ölçüyü de kaçırmadan gerçeği yazmaktır.

Belki de artık köşe yazılarında büyük laflar etmeye değil; küçük ama gerçek hikâyeleri anlatmaya ihtiyacımız var. 

Pazardaki etiketin her gün değişmesini, randevu alamayan hastayı, maaşını zamanında alamayan çalışanı, ayakta kalmaya çalışan esnafı yazmaya…

Çünkü bunlar siyaset değil, hayatın ta kendisi.

Siyaset değişir, yöneticiler gelir geçer. Ama yazılmayan gerçekler birikir. Biriken her gerçek, bir gün daha büyük bir sessizliğe dönüşür.

Belki de bugün yazılacak en doğru köşe yazısı şudur: Yazamama hâlinin kendisi.

Çünkü biz artık ne yazacağımızı değil, yazdığımızda başımıza ne geleceğini düşünür olduk. Ve bu da en çok gazeteciliğe zarar veriyor.

Habere ifade bırak !
Haberle İlişkili Makale
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.